Ayetel Kürsi

Ayetel Kürsi hakkında Hadisi Şerif; "Yatağa girdin mi Ayetel Kürsi'yi sonuna kadar oku. Bunu yaparsan Allah senin üzerine muhafız bir melek diker, sabah oluncaya kadar sana şeytan yaklaşamaz."

 

Mutaffifin Suresi (Mutaffifîn Sûresî) okunuşu ve anlamı

وَيْلٌ لِلْمُطَفِّفِينَ (١)

1-)

Diyanet: Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay hâline!

Diyanet Vakfı: Eksik ölçüp noksan yapan hilekârlara yazıklar olsun!

E. Hamdi Yazır: Eksik ölçüp tartanların vay haline!

الَّذِينَ إِذَا اكْتَالُوا عَلَى النَّاسِ يَسْتَوْفُونَ (٢)

2-)

Diyanet: Onlar insanlardan (bir şey) ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler.

Diyanet Vakfı: Onlar insanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam,

E. Hamdi Yazır: Onlar insanlardan kendilerine bir şey aldıkları zaman tam ölçerler.

وَإِذَا كَالُوهُمْ أَوْ وَزَنُوهُمْ يُخْسِرُونَ (٣)

3-)

Diyanet: Fakat kendileri onlara bir şey ölçüp, yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar.

Diyanet Vakfı: Onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise eksik ölçer ve tartarlar.

E. Hamdi Yazır: Kendileri başkalarına bir şey ölçtükleri veya tarttıkları zaman eksik ölçer ve tartarlar.

أَلَا يَظُنُّ أُولَئِكَ أَنَّهُمْ مَبْعُوثُونَ (٤)

4-)

Diyanet: Onlar, büyük bir gün; insanların, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı?

Diyanet Vakfı: Onlar düşünmezler mi ki, tekrar diriltilecekler!

E. Hamdi Yazır: Onlar tekrar diriltileceklerini zannetmiyorlar mı?

لِيَوْمٍ عَظِيمٍ (٥)

5-)

Diyanet: Onlar, büyük bir gün; insanların, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı?

Diyanet Vakfı: Büyük bir günde

E. Hamdi Yazır: Büyük bir gün için.

يَوْمَ يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ (٦)

6-)

Diyanet: Onlar, büyük bir gün; insanların, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı?

Diyanet Vakfı: Öyle bir gün ki, insanlar o günde âlemlerin Rabbinin huzurunda divan duracaklardır.

E. Hamdi Yazır: Öyle bir gün ki, insanlar o gün Rabblerinin huzurunda divan duracaklar.

كَلَّا إِنَّ كِتَابَ الْفُجَّارِ لَفِي سِجِّينٍ (٧)

7-)

Diyanet: Hayır, günahkârların yazısı, muhakkak "Siccîn"dedir.

Diyanet Vakfı: Doğrusu günahkârların yazısı, muhakkak Siccîn'de olmaktır.

E. Hamdi Yazır: Hayır hayır, kötülerin yazısı muhakkak Siccin'dedir.

وَمَا أَدْرَاكَ مَا سِجِّينٌ (٨)

8-)

Diyanet: "Siccîn"in ne olduğunu sen ne bileceksin.

Diyanet Vakfı: Siccîn nedir, bilir misin?

E. Hamdi Yazır: Bildin mi sen, Siccin nedir?

كِتَابٌ مَرْقُومٌ (٩)

9-)

Diyanet: O, yazılmış bir kitaptır.

Diyanet Vakfı: (O günahkârların yazısı) Amellerin sayılıp yazıldığı bir kitaptır.

E. Hamdi Yazır: Yazılmış bir kitaptır o.

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ (١٠)

10-)

Diyanet: O gün yalanlayanların; hesap ve ceza gününü yalanlayanların vay hâline!

Diyanet Vakfı: O gün vay haline yalancıların!

E. Hamdi Yazır: Vay haline yalanlayanların o gün!

الَّذِينَ يُكَذِّبُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ (١١)

11-)

Diyanet: O gün yalanlayanların; hesap ve ceza gününü yalanlayanların vay hâline!

Diyanet Vakfı: Ki onlar, ceza gününü yalan sayarlar.

E. Hamdi Yazır: Onlar ceza gününü yalanlayanlardır.

وَمَا يُكَذِّبُ بِهِ إِلَّا كُلُّ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ (١٢)

12-)

Diyanet: Onu, ancak her azgın, günahkâr kimse inkâr eder.

Diyanet Vakfı: Onu ancak hükümleri çiğneyen ve günaha dalan kimseler yalanlar.

E. Hamdi Yazır: Onu ancak sınırı aşan ve günaha düşkün olanlar yalanlar.

إِذَا تُتْلَى عَلَيْهِ آيَاتُنَا قَالَ أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ (١٣)

13-)

Diyanet: Ona âyetlerimiz okununca, "Eskilerin masalları" der.

Diyanet Vakfı: Böyle birine âyetlerimiz okununca "Eskilerin masalları" derdi.

E. Hamdi Yazır: Ona âyetlerimiz okunduğu zaman, "eskilerin masalları" der.

كَلَّا بَلْ رَانَ عَلَى قُلُوبِهِمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ (١٤)

14-)

Diyanet: Hayır, hayır! Doğrusu onların kazanmakta oldukları kalplerini paslandırmıştır.

Diyanet Vakfı: Hayır! Bilakis onların işlemekte oldukları (kötülükler) kalplerini kirletmiştir.

E. Hamdi Yazır: Hayır hayır, öyle değil. Aksine onların kazandığı günahlar kalplerinin üzerine pas olmuştur.

كَلَّا إِنَّهُمْ عَنْ رَبِّهِمْ يَوْمَئِذٍ لَمَحْجُوبُونَ (١٥)

15-)

Diyanet: Hayır, şüphesiz onlar, kıyamet günü Rablerini görmekten mahrum bırakılacaklardır.

Diyanet Vakfı: Hayır! Onlar şüphesiz o gün Rablerinden (O'nu görmekten) mahrum kalmışlardır.

E. Hamdi Yazır: Hayır hayır, doğrusu onlar o gün Rablerini görmekten mahrumdurlar.

ثُمَّ إِنَّهُمْ لَصَالُو الْجَحِيمِ (١٦)

16-)

Diyanet: Sonra onlar muhakkak cehenneme gireceklerdir.

Diyanet Vakfı: Sonra onlar cehenneme girerler.

E. Hamdi Yazır: Sonra onlar muhakkak cehenneme girecekler.

ثُمَّ يُقَالُ هَذَا الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ (١٧)

17-)

Diyanet: Sonra da onlara, "Yalanlamakta olduğunuz işte budur" denecektir.

Diyanet Vakfı: Sonra onlara: "İşte yalanlamış olduğunuz (cehennem) budur" denilir.

E. Hamdi Yazır: Sonra da onlara: "İşte bu, yalanlayıp durduğunuz şeydir" denilecek.

كَلَّا إِنَّ كِتَابَ الْأَبْرَارِ لَفِي عِلِّيِّينَ (١٨)

18-)

Diyanet: Hayır (sandıkları gibi değil!) iyilerin yazısı "İlliyyûn"dadır.

Diyanet Vakfı: Hayır! Andolsun iyilerin kitabı İlliyyûn'dadır.

E. Hamdi Yazır: Hayır hayır, iyilerin yazısı muhakkak Illiyyîn'dedir.

وَمَا أَدْرَاكَ مَا عِلِّيُّونَ (١٩)

19-)

Diyanet: "İlliyyûn"un ne olduğunu sen ne bileceksin.

Diyanet Vakfı: İlliyyûn nedir, bilir misin?

E. Hamdi Yazır: Bildin mi sen, Illiyyîn nedir?

كِتَابٌ مَرْقُومٌ (٢٠)

20-)

Diyanet: O, yazılmış bir kitaptır.

Diyanet Vakfı: (O İlliyyûn'daki kitap) İçinde ameller kaydedilmiş bir kitaptır.

E. Hamdi Yazır: Yazılmış bir kitaptır o.

يَشْهَدُهُ الْمُقَرَّبُونَ (٢١)

21-)

Diyanet: Ona, Allah'a yakın olanlar şâhit olur.

Diyanet Vakfı: O kitabı, Allah'a yakın olanlar görür.

E. Hamdi Yazır: Allah'a yaklaştırılmış melekler ona tanık olurlar.

إِنَّ الْأَبْرَارَ لَفِي نَعِيمٍ (٢٢)

22-)

Diyanet: Şüphesiz iyi kimseler, Naîm cennetindedirler.

Diyanet Vakfı: İyiler kesinkes cennettedir.

E. Hamdi Yazır: Haberiniz olsun ki, iyiler nimet içindedir.

عَلَى الْأَرَائِكِ يَنْظُرُونَ (٢٣)

23-)

Diyanet: Koltuklar üzerinde, (etrafı) seyrederler.

Diyanet Vakfı: Onlar orada koltuklar üzerinde etrafa bakarlar.

E. Hamdi Yazır: Tahtlar üzerinde etrafa bakarlar.

تَعْرِفُ فِي وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ النَّعِيمِ (٢٤)

24-)

Diyanet: Onların yüzlerinde, nimetlerin sevincini görürsün.

Diyanet Vakfı: Onların yüzünde nimetlerin sevincini görürsün.

E. Hamdi Yazır: Yüzlerinde nimet ve mutluluğun sevincini görürsün.

يُسْقَوْنَ مِنْ رَحِيقٍ مَخْتُومٍ (٢٥)

25-)

Diyanet: Onlara, mühürlü (el değmemiş) saf bir içecekten içirilir.

Diyanet Vakfı: Kendilerine mühürlü hâlis bir içki sunulur.

E. Hamdi Yazır: Onlara damgalı saf bir içki sunulur.

خِتَامُهُ مِسْكٌ وَفِي ذَلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ الْمُتَنَافِسُونَ (٢٦)

26-)

Diyanet: Onun (içiminin) sonu bir misktir (ağızda misk gibi koku bırakır). İşte yarışanlar, bunun için yarışsınlar.

Diyanet Vakfı: Onun içiminin sonunda misk kokusu vardır. İşte yarışanlar ancak onda yarışsınlar.

E. Hamdi Yazır: Onun sonu misktir. İşte ona imrensin artık imrenenler.

وَمِزَاجُهُ مِنْ تَسْنِيمٍ (٢٧)

27-)

Diyanet: O içeceğin katkısı tesnimdir.

Diyanet Vakfı: Karışımı Tesnîm'dendir.

E. Hamdi Yazır: Karışımı Tesnim'dendir (En üstün cennet şarabındandır).

عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا الْمُقَرَّبُونَ (٢٨)

28-)

Diyanet: Bir pınar ki, Allah'a yakın olanlar ondan içerler.

Diyanet Vakfı: (O Tesnîm Allah'a) Yakın olanların içecekleri bir kaynaktır.

E. Hamdi Yazır: Allah'a yakın olanların içecekleri bir kaynaktır o.

إِنَّ الَّذِينَ أَجْرَمُوا كَانُوا مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا يَضْحَكُونَ (٢٩)

29-)

Diyanet: Şüphesiz günahkârlar, (dünyada) iman edenlere gülüyorlardı.

Diyanet Vakfı: Şüphesiz günahkârlar, (dünyada) iman edenlere gülerlerdi.

E. Hamdi Yazır: Doğrusu o suç işleyenler inananlara gülüyorlardı.

وَإِذَا مَرُّوا بِهِمْ يَتَغَامَزُونَ (٣٠)

30-)

Diyanet: Mü'minler yanlarından geçtiğinde, birbirlerine kaş göz ederek onlarla alay ediyorlardı.

Diyanet Vakfı: Onlarla karşılaştıklarında kaş göz hareketiyle alay ederlerdi.

E. Hamdi Yazır: Onlara uğradıkları vakit birbirlerine göz kırpıyorlardı.

وَإِذَا انْقَلَبُوا إِلَى أَهْلِهِمُ انْقَلَبُوا فَكِهِينَ (٣١)

31-)

Diyanet: Ailelerine dönerken zevk ve neşe içinde gülüşe gülüşe dönüyorlardı.

Diyanet Vakfı: Ailelerine döndüklerinde, (alaylarından dolayı) keyiflenerek dönerlerdi.

E. Hamdi Yazır: Evlerine döndükleri zaman zevklenerek dönüyorlardı.

وَإِذَا رَأَوْهُمْ قَالُوا إِنَّ هَؤُلَاءِ لَضَالُّونَ (٣٢)

32-)

Diyanet: Mü'minleri gördükleri vakit, "Hiç şüphe yok, şunlar sapık kimselerdir" diyorlardı.

Diyanet Vakfı: Müminleri gördüklerinde: "Şüphesiz bunlar sapıtmış" derlerdi.

E. Hamdi Yazır: Müminleri gördükleri vakit; "işte bunlar sapıklar" diyorlardı.

وَمَا أُرْسِلُوا عَلَيْهِمْ حَافِظِينَ (٣٣)

33-)

Diyanet: Hâlbuki onlar, mü'minlerin başına bekçi olarak gönderilmemişlerdi.

Diyanet Vakfı: Halbuki onlar, müminleri denetleyici olarak gönderilmediler.

E. Hamdi Yazır: Oysa onlar müminler üzerine bekçi olarak gönderilmemişlerdi.

فَالْيَوْمَ الَّذِينَ آمَنُوا مِنَ الْكُفَّارِ يَضْحَكُونَ (٣٤)

34-)

Diyanet: İşte bugün de mü'minler kâfirlere gülerler.

Diyanet Vakfı: İşte o gün (ahirette) de iman edenler kâfirlere gülerler.

E. Hamdi Yazır: İşte bugün de inananlar kâfirlere gülecek.

عَلَى الْأَرَائِكِ يَنْظُرُونَ (٣٥)

35-)

Diyanet: Koltuklar üzerinde (etrafı) seyrederler.

Diyanet Vakfı: Koltuklar üzerinde etrafa bakarlar.

E. Hamdi Yazır: Koltuklar üzerinde etrafa bakacaklar.

هَلْ ثُوِّبَ الْكُفَّارُ مَا كَانُوا يَفْعَلُونَ (٣٦)

36-)

Diyanet: Nasıl, kâfirler yapmakta olduklarının karşılığını buldular mı?

Diyanet Vakfı: Kâfirler yaptıklarının cezasını bulduar mı! (Elbette buldular.)

E. Hamdi Yazır: Nasıl, kâfirler yaptıklarının cezasını buldular mı?

Diğer Sitelerimiz



Arapça Latin harf Arapça okumada zorluk çekenlere kolaylık olması açısından konulmuştur. En kısa zamanda ses dosyaları da eklenecektir.

İletişim