Ayetel Kürsi

Ayetel Kürsi hakkında Hadisi Şerif; "Yatağa girdin mi Ayetel Kürsi'yi sonuna kadar oku. Bunu yaparsan Allah senin üzerine muhafız bir melek diker, sabah oluncaya kadar sana şeytan yaklaşamaz."

 

Mearic Suresi (Me'âric Sûresî) okunuşu ve anlamı

سَأَلَ سَائِلٌ بِعَذَابٍ وَاقِعٍ (١)

1-)

Diyanet: Soran birisi, yükselme yollarının sahibi Allah tarafından kâfirlere kesinlikle inecek olan ve hiç kimsenin uzaklaştıramayacağı azabı sordu.

Diyanet Vakfı: Bir soran inecek azabı sordu:

E. Hamdi Yazır: Bir isteyen, olacak azabı istedi.

لِلْكَافِرِينَ لَيْسَ لَهُ دَافِعٌ (٢)

2-)

Diyanet: Soran birisi, yükselme yollarının sahibi Allah tarafından kâfirlere kesinlikle inecek olan ve hiç kimsenin uzaklaştıramayacağı azabı sordu.

Diyanet Vakfı: İnkârcılar için;ki onu savacak yoktur,

E. Hamdi Yazır: Kâfirler için onu savacak yok.

مِنَ اللَّهِ ذِي الْمَعَارِجِ (٣)

3-)

Diyanet: Soran birisi, yükselme yollarının sahibi Allah tarafından kâfirlere kesinlikle inecek olan ve hiç kimsenin uzaklaştıramayacağı azabı sordu.

Diyanet Vakfı: Yükselme derecelerinin sahibi olan Allah katından.

E. Hamdi Yazır: O, derece ve makamların sahibi Allah'tandır.

تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ (٤)

4-)

Diyanet: Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir.

Diyanet Vakfı: Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar.

E. Hamdi Yazır: Melekler ve Ruh miktarı ellibin yıl süren bir gün içinde ona çıkar.

فَاصْبِرْ صَبْرًا جَمِيلًا (٥)

5-)

Diyanet: (Ey Muhammed!) Sen güzel bir şekilde sabret.

Diyanet Vakfı: (Resûlüm!) Şimdi sen güzelce sabret.

E. Hamdi Yazır: O halde güzel bir sabır ile sabret.

إِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَعِيدًا (٦)

6-)

Diyanet: Şüphesiz onlar o azabı uzak görüyorlar.

Diyanet Vakfı: Doğrusu onlar, o azabı (ihtimalden) uzak görüyorlar.

E. Hamdi Yazır: Çünkü onlar onu uzak görürler.

وَنَرَاهُ قَرِيبًا (٧)

7-)

Diyanet: Biz ise onu yakın görüyoruz.

Diyanet Vakfı: Biz ise onu yakın görmekteyiz.

E. Hamdi Yazır: Biz ise onu yakın görüyoruz.

يَوْمَ تَكُونُ السَّمَاءُ كَالْمُهْلِ (٨)

8-)

Diyanet: Göğün, erimiş maden gibi ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla.

Diyanet Vakfı: O gün gökyüzü, erimiş maden gibi olur.

E. Hamdi Yazır: O gün gök erimiş bir maden gibi olur.

وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ (٩)

9-)

Diyanet: Göğün, erimiş maden gibi ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla.

Diyanet Vakfı: Dağlar da atılmış yüne döner.

E. Hamdi Yazır: Dağlar da atılmış renkli yün gibi olur.

وَلَا يَسْأَلُ حَمِيمٌ حَمِيمًا (١٠)

10-)

Diyanet: (O gün) hiçbir samimi dost, dostunu sormaz.

Diyanet Vakfı: Dost, dostu sormaz.

E. Hamdi Yazır: Dost dostun halini soramaz.

يُبَصَّرُونَهُمْ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَنِيهِ (١١)

11-)

Diyanet: Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.

Diyanet Vakfı: Birbirlerine gösterilirler (fakat herkes kendi derdindedir). Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından (kurtuluş için), oğullarını,

E. Hamdi Yazır: Birbirlerine gösterilirler. Suçlu o günün azabından kurtulmak için fidye vermek ister; oğullarını,

وَصَاحِبَتِهِ وَأَخِيهِ (١٢)

12-)

Diyanet: Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.

Diyanet Vakfı: Karısını ve kardeşini,

E. Hamdi Yazır: Eşini ve kardeşini,

وَفَصِيلَتِهِ الَّتِي تُؤْوِيهِ (١٣)

13-)

Diyanet: Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.

Diyanet Vakfı: Kendisini koruyup barındıran tüm ailesini

E. Hamdi Yazır: Kendisini barındıran, içinde yetiştiği tüm ailesini,

وَمَنْ فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ يُنْجِيهِ (١٤)

14-)

Diyanet: Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.

Diyanet Vakfı: Ve yeryüzünde kim varsa hepsini fidye olarak versin de, tek kendini kurtarsın.

E. Hamdi Yazır: Ve yeryüzünde bulunanların hepsini ki, tek kendini kurtarabilsin.

كَلَّا إِنَّهَا لَظَى (١٥)

15-)

Diyanet: Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir.

Diyanet Vakfı: Fakat ne mümkün! Bilinmeli ki, o (cehennem) alevlenen bir ateştir.

E. Hamdi Yazır: Hayır, o alevlenen bir ateştir.

نَزَّاعَةً لِلشَّوَى (١٦)

16-)

Diyanet: Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir.

Diyanet Vakfı: Derileri kavurup soyar.

E. Hamdi Yazır: Derileri kavurur, soyar.

تَدْعُو مَنْ أَدْبَرَ وَتَوَلَّى (١٧)

17-)

Diyanet: O, (hakka) arka döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı kendine çağırır.

Diyanet Vakfı: Yüz çevirip geri döneni, (kendine) çağırır!

E. Hamdi Yazır: Çağırır, sırtını dönüp gideni,

وَجَمَعَ فَأَوْعَى (١٨)

18-)

Diyanet: O, (hakka) arka döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı kendine çağırır.

Diyanet Vakfı: (Servet) toplayıp yığan kimseyi!.

E. Hamdi Yazır: Mal toplayıp kasada yığanı,

إِنَّ الْإِنْسَانَ خُلِقَ هَلُوعًا (١٩)

19-)

Diyanet: Şüphesiz insan çok hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır.

Diyanet Vakfı: Gerçekten insan, pek hırslı (ve sabırsız) yaratılmıştır.

E. Hamdi Yazır: Doğrusu insan dayanıksız ve huysuz yaratılmıştır.

إِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ جَزُوعًا (٢٠)

20-)

Diyanet: Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır.

Diyanet Vakfı: Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır, feryat eder.

E. Hamdi Yazır: Kendisine kötülük dokundu mu sızlanır.

وَإِذَا مَسَّهُ الْخَيْرُ مَنُوعًا (٢١)

21-)

Diyanet: Ona bir hayır dokunduğunda da eli sıkıdır.

Diyanet Vakfı: Ona imkân verildiğinde ise pinti kesilir.

E. Hamdi Yazır: Kendisine hayır dokundu mu cimrilik eder.

إِلَّا الْمُصَلِّينَ (٢٢)

22-)

Diyanet: Ancak, namaz kılanlar başka.

Diyanet Vakfı: Ancak şunlar öyle değildir: Namaz kılanlar,

E. Hamdi Yazır: Ancak namaz kılanlar bunun dışındadır.

الَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَاتِهِمْ دَائِمُونَ (٢٣)

23-)

Diyanet: Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir.

Diyanet Vakfı: Ki, onlar namazlarında devamlıdırlar (ihmal göstermezler;).

E. Hamdi Yazır: Onlar ki namazlarını sürekli kılarlar.

وَالَّذِينَ فِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌ (٢٤)

24-)

Diyanet: Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir.

Diyanet Vakfı: Mallarında, belli bir hak vardır,

E. Hamdi Yazır: Onların mallarında belli bir hak vardır,

لِلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ (٢٥)

25-)

Diyanet: Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir.

Diyanet Vakfı: Sâile ve mahrûma(vermek için).

E. Hamdi Yazır: Hem isteyen için, hem de istemekten utanan yoksul için.

وَالَّذِينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ (٢٦)

26-)

Diyanet: Onlar, ceza gününü tasdik eden kimselerdir.

Diyanet Vakfı: Ceza (ve hesap) gününün doğruluğuna inananlar;

E. Hamdi Yazır: Onlar ki ceza gününü tasdik ederler.

وَالَّذِينَ هُمْ مِنْ عَذَابِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَ (٢٧)

27-)

Diyanet: Onlar, Rablerinin azabından korkan kimselerdir.

Diyanet Vakfı: Rab'lerinin azabından korkanlar,

E. Hamdi Yazır: Rablerinin azabından korkarlar.

إِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍ (٢٨)

28-)

Diyanet: Çünkü, Rablerinin azabından emin olunamaz.

Diyanet Vakfı: Ki Rab'lerinin azabı(na karşı) emin olunamaz;

E. Hamdi Yazır: Çünkü Rablerinin azabından emin olunmaz.

وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ (٢٩)

29-)

Diyanet: Onlar, mahrem yerlerini koruyan kimselerdir.

Diyanet Vakfı: Irzlarını koruyanlar

E. Hamdi Yazır: Onlar ki ırzlarını korurlar.

إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ (٣٠)

30-)

Diyanet: Ancak eşleri, yahut sahip oldukları cariyeleri başka. Çünkü onlar (eşleri ve cariyeleri ile olan ilişkileri konusunda) kınanmazlar.

Diyanet Vakfı: Ancak eşlerine ve cariyelerine karşı müstesna; çünkü onlar kınanmaz;

E. Hamdi Yazır: Ancak zevcelerine ve cariyelerine karşı hariç. Çünkü onlara yaklaştıklarında kınanmazlar.

فَمَنِ ابْتَغَى وَرَاءَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْعَادُونَ (٣١)

31-)

Diyanet: Kim bunun ötesini isterse, işte onlar sınırı aşan kimselerdir.

Diyanet Vakfı: Bundan öteye (geçmek) isteyenler ise, onlar taşkınların ta kendileridir,

E. Hamdi Yazır: Bundan ötesini isteyenler, var ya işte onlar haddi aşanlardır.

وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ (٣٢)

32-)

Diyanet: Onlar, emanetlerini ve verdikleri sözü gözeten kimselerdir.

Diyanet Vakfı: Emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler;

E. Hamdi Yazır: Onlar emanetlerini ve ahitlerini gözetirler.

وَالَّذِينَ هُمْ بِشَهَادَاتِهِمْ قَائِمُونَ (٣٣)

33-)

Diyanet: Onlar, şahitliklerini dosdoğru yapan kimselerdir.

Diyanet Vakfı: Şahitliklerini (dosdoğru) yapanlar;

E. Hamdi Yazır: Şahitliklerinde dürüsttürler.

وَالَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ (٣٤)

34-)

Diyanet: Onlar, namazlarını titizlikle koruyan kimselerdir.

Diyanet Vakfı: Namazlarını koruyanlar;

E. Hamdi Yazır: Namazlarına devam ederler.

أُولَئِكَ فِي جَنَّاتٍ مُكْرَمُونَ (٣٥)

35-)

Diyanet: İşte onlar cennetlerde ikram göreceklerdir.

Diyanet Vakfı: İşte bunlar, cennetlerde ağırlanırlar.

E. Hamdi Yazır: İşte bunlar cennetlerde ağırlanırlar.

فَمَالِ الَّذِينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِعِينَ (٣٦)

36-)

Diyanet: Şimdi, inkâr edenlere ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak (alay etmek için) sağdan soldan gruplar hâlinde sana doğru koşuyorlar?

Diyanet Vakfı: (Resûlüm!) O kâfirlere ne oluyor ki, sana doğru koşuyorlar?

E. Hamdi Yazır: Şimdi ne oluyor o inkâr edenlere ki, sana doğru boyunlarını uzatarak koşuyorlar:

عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ عِزِينَ (٣٧)

37-)

Diyanet: Şimdi, inkâr edenlere ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak (alay etmek için) sağdan soldan gruplar hâlinde sana doğru koşuyorlar?

Diyanet Vakfı: Bölük bölük sağından ve solundan(gelip etrafını sarıyorlar)

E. Hamdi Yazır: Sağdan ve soldan bölük bölük.

أَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ أَنْ يُدْخَلَ جَنَّةَ نَعِيمٍ (٣٨)

38-)

Diyanet: Onlardan her biri Naîm cennetine sokulacağını mı umuyor?

Diyanet Vakfı: Onlardan her biri nimet cennetine sokulacağını mı umuyor?

E. Hamdi Yazır: Onlardan herbiri, bir nimet cennetine sokulacağını mı umuyor?

كَلَّا إِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِمَّا يَعْلَمُونَ (٣٩)

39-)

Diyanet: Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz biz onları kendilerinin de bildikleri şeyden (meniden) yarattık.

Diyanet Vakfı: Hayır (hiç ummasınlar!) Şüphesiz biz onları, kendilerinin de bildikleri şeyden yarattık (fakat ibret almadılar, imana gelmediler).

E. Hamdi Yazır: Hayır, biz onları bildikleri şeyden yarattık.

فَلَا أُقْسِمُ بِرَبِّ الْمَشَارِقِ وَالْمَغَارِبِ إِنَّا لَقَادِرُونَ (٤٠)

40-)

Diyanet: Doğuların ve Batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter. Bizim önümüze geçilemez.

Diyanet Vakfı: Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, bizim gücümüz yeter:

E. Hamdi Yazır: Artık o doğuların ve batıların Rabbine yemine ne gerek, elbette bizim gücümüz yeter.

عَلَى أَنْ نُبَدِّلَ خَيْرًا مِنْهُمْ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ (٤١)

41-)

Diyanet: Doğuların ve Batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter. Bizim önümüze geçilemez.

Diyanet Vakfı: Şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter ve kimse bizim önümüze geçemez.

E. Hamdi Yazır: Onları kendilerinden daha hayırlı olanlarla değiştirebiliriz ve bizim önümüze geçilmez.

فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ (٤٢)

42-)

Diyanet: Sen onları bırak, uyarıldıkları günlerine kavuşuncaya kadar batıl inançlarına dalsınlar ve oynasınlar.

Diyanet Vakfı: Ama sen onları (şimdilik) bırak da, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya dek dalsınlar, oynayadursunlar.

E. Hamdi Yazır: O halde bırak onları, kendilerine vaad edilen günlerine kavuşuncaya kadar dalıp oynayadursunlar.

يَوْمَ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ سِرَاعًا كَأَنَّهُمْ إِلَى نُصُبٍ يُوفِضُونَ (٤٣)

43-)

Diyanet: Dikili putlara akın akın gidercesine, gözleri inmiş, kendilerini zillet kaplamış bir hâlde mezarlarından süratle çıkacakları o günü hatırla! İşte o, uyarıldıkları gündür.

Diyanet Vakfı: O gün onlar, sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi, kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar.

E. Hamdi Yazır: O gün kabirlerden hızlı hızlı çıkacaklar, sanki putlara gidiyorlarmış gibi fırlayacaklar.

خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ذَلِكَ الْيَوْمُ الَّذِي كَانُوا يُوعَدُونَ (٤٤)

44-)

Diyanet: Dikili putlara akın akın gidercesine, gözleri inmiş, kendilerini zillet kaplamış bir hâlde mezarlarından süratle çıkacakları o günü hatırla! İşte o, uyarıldıkları gündür.

Diyanet Vakfı: Gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri zillete bürünmüş bir halde.İşte bu, onların tehdit edilegeldikleri gündür!

E. Hamdi Yazır: Gözleri düşük, kendilerini bir alçaklık saracak da saracak. İşte onlara vaad edilen gün, o gündür.

Diğer Sitelerimiz



Arapça Latin harf Arapça okumada zorluk çekenlere kolaylık olması açısından konulmuştur. En kısa zamanda ses dosyaları da eklenecektir.

İletişim