Ayetel Kürsi
Ayetel Kürsi hakkında Hadisi Şerif; "Yatağa girdin mi Ayetel Kürsi'yi sonuna kadar oku. Bunu yaparsan Allah senin üzerine muhafız bir melek diker, sabah oluncaya kadar sana şeytan yaklaşamaz."
الْحَاقَّةُ (١)
1-)
Diyanet: Gerçekleşecek olan kıyamet!
Diyanet Vakfı: Gerçekleşecek olan;
E. Hamdi Yazır: (Gerçekleşecek) Kıyamet!
مَا الْحَاقَّةُ (٢)
2-)
Diyanet: Nedir o gerçekleşecek olan kıyamet?
Diyanet Vakfı: (Evet) nedir o gerçekleşecek olan?
E. Hamdi Yazır: Nedir, o Kıyamet?
وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْحَاقَّةُ (٣)
3-)
Diyanet: Gerçekleşecek olan kıyametin ne olduğunu sen ne bileceksin?
Diyanet Vakfı: Gerçekleşecek olanın (kıyametin) ne olduğunu sen nereden bileceksin?
E. Hamdi Yazır: Gerçekleşenin (Kıaymetin) ne olduğunu sen nerden bileceksin?
كَذَّبَتْ ثَمُودُ وَعَادٌ بِالْقَارِعَةِ (٤)
4-)
Diyanet: Semûd ve Âd kavimleri, yüreklerini hoplatacak olan büyük felaketi (Kıyameti) yalanladılar.
Diyanet Vakfı: Semûd ve Ad kavimleri, kapılarını çalacak felâketi (kıyameti) yalan saymışlardı.
E. Hamdi Yazır: Semûd ve Âd, kapılarını çalacak olan o felaketi yalan saymışlardı.
فَأَمَّا ثَمُودُ فَأُهْلِكُوا بِالطَّاغِيَةِ (٥)
5-)
Diyanet: Semûd kavmi korkunç bir sarsıntı ile helâk edildi.
Diyanet Vakfı: Semûd'a gelince: Onlar pek zorlu (bir sarsıntı) ile helâk edildiler.
E. Hamdi Yazır: Semûd kavmi korkunç bir sesle yok edildi.
وَأَمَّا عَادٌ فَأُهْلِكُوا بِرِيحٍ صَرْصَرٍ عَاتِيَةٍ (٦)
6-)
Diyanet: Âd kavmine gelince, onlar da uğultulu ve dondurucu şiddetli bir rüzgârla helâk edildi.
Diyanet Vakfı: Ad kavmi ise, uğultulu, kasıp kavuran bir fırtına ile mahvedildiler.
E. Hamdi Yazır: Âd kavmi ise gürültülü ve azgın bir fırtına ile yok edildiler.
سَخَّرَهَا عَلَيْهِمْ سَبْعَ لَيَالٍ وَثَمَانِيَةَ أَيَّامٍ حُسُومًا فَتَرَى الْقَوْمَ فِيهَا صَرْعَى كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍ (٧)
7-)
Diyanet: Allah, onu kesintisiz olarak yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş hâlde görürdün.
Diyanet Vakfı: Allah onu, ardarda yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün.
E. Hamdi Yazır: Allah o fırtınayı üzerlerine yedi gece sekiz gündüz musallat etmişti. Öyle ki, o kavmi içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün.
فَهَلْ تَرَى لَهُمْ مِنْ بَاقِيَةٍ (٨)
8-)
Diyanet: Şimdi onlardan geri kalan bir şey görüyor musun?
Diyanet Vakfı: Şimdi onlardan arda kalan bir şey görüyor musun?
E. Hamdi Yazır: Bak şimdi görebilir misin onlardan bir kalıntı?
وَجَاءَ فِرْعَوْنُ وَمَنْ قَبْلَهُ وَالْمُؤْتَفِكَاتُ بِالْخَاطِئَةِ (٩)
9-)
Diyanet: Firavun, ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler (halkı olan Lût kavmi) hep o suçu işlediler.
Diyanet Vakfı: Firavun, ondan öncekiler ve altı üstüne getirilen beldeler halkı (Lût kavmi) hep o günahı (şirki) işlediler.
E. Hamdi Yazır: Firavun, ondan öncekiler ve altı üstüne getirilen beldeler de hep o hatayı işleyegeldiler.
فَعَصَوْا رَسُولَ رَبِّهِمْ فَأَخَذَهُمْ أَخْذَةً رَابِيَةً (١٠)
10-)
Diyanet: Öyle ki Rablerinin elçilerine karşı geldiler. Bunun üzerine Allah da onları gittikçe artan bir azap ile yakaladı.
Diyanet Vakfı: Böylece Rablerinin peygamberlerine karşı geldiler, O da onları pek şiddetli bir şekilde yakalayıverdi.
E. Hamdi Yazır: Hep Rablerinin elçilerine karşı geldiler. O da onları pek şiddetli bir şekilde yakalayıverdi.
إِنَّا لَمَّا طَغَى الْمَاءُ حَمَلْنَاكُمْ فِي الْجَارِيَةِ (١١)
11-)
Diyanet: Şüphesiz, (Nûh zamanında) su bastığı vakit, sizi gemide biz taşıdık ki, bu olayı sizin için bir uyarı yapalım ve belleyecek kulaklar da onu bellesin.
Diyanet Vakfı: Şüphesiz, su bastığı vakit sizi gemide biz taşıdık;
E. Hamdi Yazır: Kuşkusuz, sular kabarınca sizi gemide biz taşıdık.
لِنَجْعَلَهَا لَكُمْ تَذْكِرَةً وَتَعِيَهَا أُذُنٌ وَاعِيَةٌ (١٢)
12-)
Diyanet: Şüphesiz, (Nûh zamanında) su bastığı vakit, sizi gemide biz taşıdık ki, bu olayı sizin için bir uyarı yapalım ve belleyecek kulaklar da onu bellesin.
Diyanet Vakfı: Onu sizin için bir ibret ve öğüt yapalım ve belleyici kulaklar onu bellesin diye.
E. Hamdi Yazır: Onu size bir ibret yapalım ve belleyici kulaklar bellesin diye.
فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ نَفْخَةٌ وَاحِدَةٌ (١٣)
13-)
Diyanet: Sûr'a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur.
Diyanet Vakfı: Artık Sûr'a bir tek defa üflendiği,
E. Hamdi Yazır: Sûr'a bir tek üfleme üflendiği,
وَحُمِلَتِ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ فَدُكَّتَا دَكَّةً وَاحِدَةً (١٤)
14-)
Diyanet: Sûr'a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur.
Diyanet Vakfı: Yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine tek çarpışla çarpılıp darmadağın edildiği zaman,
E. Hamdi Yazır: Arz ve dağlar yerlerinden kaldırılıp şiddetle birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman,
فَيَوْمَئِذٍ وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ (١٥)
15-)
Diyanet: Sûr'a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur.
Diyanet Vakfı: işte o gün olacak olur (kıyamet kopar).
E. Hamdi Yazır: İşte o gün olacak olur.
وَانْشَقَّتِ السَّمَاءُ فَهِيَ يَوْمَئِذٍ وَاهِيَةٌ (١٦)
16-)
Diyanet: Gök de yarılmış ve artık o gün o da çökmeye yüz tutmuştur.
Diyanet Vakfı: Gök de yarılır ve artık o gün o, çökmeye yüz tutar.
E. Hamdi Yazır: O gün gök yarılmış, sarkmıştır.
وَالْمَلَكُ عَلَى أَرْجَائِهَا وَيَحْمِلُ عَرْشَ رَبِّكَ فَوْقَهُمْ يَوْمَئِذٍ ثَمَانِيَةٌ (١٧)
17-)
Diyanet: Melekler onun kıyılarındadır. O gün Rabbinin Arş'ını, bunların da üstünde sekiz taşıyıcı taşır.
Diyanet Vakfı: Melekler onun (göğün) etrafındadır. O gün Rabbinin arşını, bunların da üstünde sekiz (melek) yüklenir.
E. Hamdi Yazır: Melekler de onun etrafındadır, O gün Rabbinin Arşını bunların da üstünde sekiz melek yüklenir.
يَوْمَئِذٍ تُعْرَضُونَ لَا تَخْفَى مِنْكُمْ خَافِيَةٌ (١٨)
18-)
Diyanet: O gün (hesap için Allah'a) arz olunursunuz. Hiçbir sırrınız gizli kalmaz.
Diyanet Vakfı: (Ey insanlar! ) O gün (hesap için) huzura alınırsınız; size ait hiçbir sır gizli kalmaz.
E. Hamdi Yazır: O gün (hesap için Allah'a) arz olunursunuz, öyle ki gizli bir haliniz kalmaz.
فَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ فَيَقُولُ هَاؤُمُ اقْرَءُوا كِتَابِيَهْ (١٩)
19-)
Diyanet: İşte o vakit, kitabı kendisine sağından verilen kimse der ki: "Gelin, kitabımı okuyun!"
Diyanet Vakfı: Kitabı sağ tarafından verilen:" Alın, kitabımı okuyun" der.
E. Hamdi Yazır: Kitabı sağından verilen, "alın okuyun kitabımı.."
إِنِّي ظَنَنْتُ أَنِّي مُلَاقٍ حِسَابِيَهْ (٢٠)
20-)
Diyanet: "Çünkü ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum."
Diyanet Vakfı: " Doğrusu ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum."
E. Hamdi Yazır: "Çünkü ben hesabıma kavuşacağımı sezmiştim" der.
فَهُوَ فِي عِيشَةٍ رَاضِيَةٍ (٢١)
21-)
Diyanet: Artık o, hoşnut bir hayat içindedir.
Diyanet Vakfı: Artık o, hoşnut kalacağı bir hayat içindedir,
E. Hamdi Yazır: Artık o hoşnut bir hayattadır.
فِي جَنَّةٍ عَالِيَةٍ (٢٢)
22-)
Diyanet: Yüksek bir cennettedir.
Diyanet Vakfı: Yüce bir cennette,
E. Hamdi Yazır: Yüksek bir cennettedir.
قُطُوفُهَا دَانِيَةٌ (٢٣)
23-)
Diyanet: Onun meyveleri sarkar (kolaylıkla devşirilebilir).
Diyanet Vakfı: Meyveleri sarkmış halde.
E. Hamdi Yazır: Ki o cennetin meyveleri sarkmıştır.
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا أَسْلَفْتُمْ فِي الْأَيَّامِ الْخَالِيَةِ (٢٤)
24-)
Diyanet: (Onlara şöyle denir:) "Geçmiş günlerde yaptıklarınıza karşılık, afiyetle yiyin, için.
Diyanet Vakfı: (Onlara denir ki:) Geçmiş günlerde işlediklerinize (iyi amellerinize) karşılık, âfiyetle yeyin, için.
E. Hamdi Yazır: "Geçmiş günlerde yaptığınız işlerden ötürü afiyetle yeyin, için." (denir).
وَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِشِمَالِهِ فَيَقُولُ يَا لَيْتَنِي لَمْ أُوتَ كِتَابِيَهْ (٢٥)
25-)
Diyanet: Kitabı kendisine sol tarafından verilen ise şöyle der: "Keşke kitabım bana verilmeseydi."
Diyanet Vakfı: Kitabı sol tarafından verilene gelince,der ki:" Keşke, bana kitabım verilmeseydi!"
E. Hamdi Yazır: Kitabı sol tarafından verilen ise der ki: "Keşke kitabım verilmeseydi de,
وَلَمْ أَدْرِ مَا حِسَابِيَهْ (٢٦)
26-)
Diyanet: "Hesabımın ne olduğunu da bilmeseydim."
Diyanet Vakfı: "Şu hesabımın ne olduğunu bilmeseydim!"
E. Hamdi Yazır: Hesabımın ne olduğunu bilmeseydim,
يَا لَيْتَهَا كَانَتِ الْقَاضِيَةَ (٢٧)
27-)
Diyanet: "Keşke ölüm her şeyi bitirseydi."
Diyanet Vakfı: Keşke onunla (ölümümle) her iş olup bitseydi!
E. Hamdi Yazır: Ne olurdu o ölüm, iş bitirici olsaydı.
مَا أَغْنَى عَنِّي مَالِيَهْ (٢٨)
28-)
Diyanet: "Malım bana hiçbir yarar sağlamadı."
Diyanet Vakfı: Malım bana hiç fayda sağlamadı;
E. Hamdi Yazır: Malım bana hiç fayda vermedi.
هَلَكَ عَنِّي سُلْطَانِيَهْ (٢٩)
29-)
Diyanet: "Saltanatım da yok olup gitti."
Diyanet Vakfı: Saltanatım da benden (koptu), yok olup gitti.
E. Hamdi Yazır: Gücüm de benden yok olup gitti."
خُذُوهُ فَغُلُّوهُ (٣٠)
30-)
Diyanet: (Allah, şöyle der:) "Onu yakalayıp bağlayın."
Diyanet Vakfı: Onu yakalayın da, (ellerini boynuna) bağlayın;
E. Hamdi Yazır: (Zebanilere şöyle denir): "Onu yakalayın da bağlayın."
ثُمَّ الْجَحِيمَ صَلُّوهُ (٣١)
31-)
Diyanet: "Sonra onu cehenneme atın."
Diyanet Vakfı: Sonra alevli ateşe atın onu!
E. Hamdi Yazır: "Sonra cehenneme atın onu."
ثُمَّ فِي سِلْسِلَةٍ ذَرْعُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعًا فَاسْلُكُوهُ (٣٢)
32-)
Diyanet: "Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu."
Diyanet Vakfı: Sonra da onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincir içinde oraya sokun!
E. Hamdi Yazır: "Sonra da boyu yetmiş arşın zincir içerisinde onu oraya sokun."
إِنَّهُ كَانَ لَا يُؤْمِنُ بِاللَّهِ الْعَظِيمِ (٣٣)
33-)
Diyanet: "Çünkü o, azamet sahibi Allah'a iman etmiyordu."
Diyanet Vakfı: Çünkü o, ulu Allah'a iman etmezdi,
E. Hamdi Yazır: Çünkü o, büyük Allah'a inanmıyordu.
وَلَا يَحُضُّ عَلَى طَعَامِ الْمِسْكِينِ (٣٤)
34-)
Diyanet: "Yoksulu doyurmağa teşvik etmiyordu."
Diyanet Vakfı: Yoksulu doyurmaya teşvik etmezdi.
E. Hamdi Yazır: Yoksula yedirmeye teşvik etmiyordu.
فَلَيْسَ لَهُ الْيَوْمَ هَاهُنَا حَمِيمٌ (٣٥)
35-)
Diyanet: "Bu sebeple, bugün burada onun samimi bir dostu yoktur."
Diyanet Vakfı: Bu sebeple, bugün burada onun candan bir dostu yoktur.
E. Hamdi Yazır: Bu sebeple bugün burada onun candan bir dostu yoktur.
وَلَا طَعَامٌ إِلَّا مِنْ غِسْلِينٍ (٣٦)
36-)
Diyanet: "Kanlı irinden başka bir yiyeceği de yoktur."
Diyanet Vakfı: İrinden başka yiyecek de yoktur.
E. Hamdi Yazır: Bir irinden başka yiyecek de yok.
لَا يَأْكُلُهُ إِلَّا الْخَاطِئُونَ (٣٧)
37-)
Diyanet: Onu günahkârlardan başkası yemez."
Diyanet Vakfı: Onu (bile bile )hata işleyenlerden başkası yemez.
E. Hamdi Yazır: Onu günahkârlardan başkası yemez.
فَلَا أُقْسِمُ بِمَا تُبْصِرُونَ (٣٨)
38-)
Diyanet: Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o (Kur'an), hiç şüphesiz çok şerefli bir elçinin (Allah'tan alıp tebliğ ettiği) sözüdür.
Diyanet Vakfı: Görebildikleriniz üzerine yemin ederim,
E. Hamdi Yazır: Andolsun gördüklerinize,
وَمَا لَا تُبْصِرُونَ (٣٩)
39-)
Diyanet: Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o (Kur'an), hiç şüphesiz çok şerefli bir elçinin (Allah'tan alıp tebliğ ettiği) sözüdür.
Diyanet Vakfı: Ve göremediklerinize ki,
E. Hamdi Yazır: Ve görmediklerinize..
إِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ (٤٠)
40-)
Diyanet: Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o (Kur'an), hiç şüphesiz çok şerefli bir elçinin (Allah'tan alıp tebliğ ettiği) sözüdür.
Diyanet Vakfı: Hiç şüphesiz o (Kur'an), çok şerefli bir elçinin sözüdür.
E. Hamdi Yazır: Kuşkusuz Kur'ân, şerefli bir peygamberin (Allah'tan) getirdiği sözdür.
وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَاعِرٍ قَلِيلًا مَا تُؤْمِنُونَ (٤١)
41-)
Diyanet: O, bir şairin sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz!
Diyanet Vakfı: Ve o, bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz!
E. Hamdi Yazır: O bir şair sözü değildir, siz çok az inanıyorsunuz.
وَلَا بِقَوْلِ كَاهِنٍ قَلِيلًا مَا تَذَكَّرُونَ (٤٢)
42-)
Diyanet: Bir kâhinin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz!
Diyanet Vakfı: Bir kâhin sözü de değildir (o). Ne de az düşünüyorsunuz!
E. Hamdi Yazır: Bir kâhin sözü de değildir, ne de az düşünüyorsunuz!
تَنْزِيلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ (٤٣)
43-)
Diyanet: O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir.
Diyanet Vakfı: (O), âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.
E. Hamdi Yazır: O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir.
وَلَوْ تَقَوَّلَ عَلَيْنَا بَعْضَ الْأَقَاوِيلِ (٤٤)
44-)
Diyanet: Eğer (Peygamber) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı, mutlaka onu kudretimizle yakalardık.
Diyanet Vakfı: Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı,
E. Hamdi Yazır: O, bize isnâden bazı sözler uydurmaya kalkışsaydı,
لَأَخَذْنَا مِنْهُ بِالْيَمِينِ (٤٥)
45-)
Diyanet: Eğer (Peygamber) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı, mutlaka onu kudretimizle yakalardık.
Diyanet Vakfı: Elbette onu kıskıvrak yakalardık.
E. Hamdi Yazır: Elbette biz onu bundan dolayı kuvvetle yakalardık.
ثُمَّ لَقَطَعْنَا مِنْهُ الْوَتِينَ (٤٦)
46-)
Diyanet: Sonra da onun şah damarını mutlaka keserdik.
Diyanet Vakfı: Sonra onun can damarını koparırdık (onu yaşatmazdık).
E. Hamdi Yazır: Sonra da onun şah damarını keser atardık.
فَمَا مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ عَنْهُ حَاجِزِينَ (٤٧)
47-)
Diyanet: Hiçbiriniz de bu cezayı engelleyip ondan savamazdı.
Diyanet Vakfı: Hiçbiriniz buna mâni de olamazdınız.
E. Hamdi Yazır: O vakit sizden hiçbiriniz ona siper de olamazdınız.
وَإِنَّهُ لَتَذْكِرَةٌ لِلْمُتَّقِينَ (٤٨)
48-)
Diyanet: Şüphesiz Kur'an, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir öğüttür.
Diyanet Vakfı: Doğrusu o (Kur'an), takvâ sahipleri için bir öğüttür.
E. Hamdi Yazır: O hiç kuşkusuz, takva sahipleri için unutulmayacak bir öğüttür .
وَإِنَّا لَنَعْلَمُ أَنَّ مِنْكُمْ مُكَذِّبِينَ (٤٩)
49-)
Diyanet: Şüphesiz biz, içinizden yalanlayanların olduğunu elbette biliyoruz.
Diyanet Vakfı: İçinizde (onu) yalan sayanlar bulunduğunu şüphesiz bilmekteyiz.
E. Hamdi Yazır: Bununla beraber biz biliyoruz ki sizden inanmayanlar var.
وَإِنَّهُ لَحَسْرَةٌ عَلَى الْكَافِرِينَ (٥٠)
50-)
Diyanet: Şüphesiz Kur'an, kâfirler için mutlaka bir pişmanlık sebebidir.
Diyanet Vakfı: Muhakkak o, kâfirler için bir iç yarasıdır.
E. Hamdi Yazır: Kuşkusuz bu Kur'ân kafirler için bir pişmanlık vesilesidir.
وَإِنَّهُ لَحَقُّ الْيَقِينِ (٥١)
51-)
Diyanet: Şüphesiz Kur'an, gerçek kesin bilgidir.
Diyanet Vakfı: Ve o, gerçekten kat'î bilginin ta kendisidir.
E. Hamdi Yazır: Gerçekten o, şüphe götürmez bir bilgidir.
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ (٥٢)
52-)
Diyanet: O hâlde sen, yüce Rabbinin adıyla tespih et.
Diyanet Vakfı: O halde, ulu Rabbinin adını yüceltip noksanlıklardan tenzih et.
E. Hamdi Yazır: O halde, haydi tesbih et Rabbinin yüce ismiyle
Diğer Sitelerimiz
Arapça Latin harf Arapça okumada zorluk çekenlere kolaylık olması açısından konulmuştur. En kısa zamanda ses dosyaları da eklenecektir.